İnsan çoğu zaman yaşadığı olaylar karşısında bir kurban rolünde olduğunu düşünmeye eğilimlidir. İçine kapanır, gittikçe kendi düşüncelerinde yaşamaya başlar ama orada dahi rahat değildir. Öyle zamanlar yaşar ki bu insanlar, onlara en çok kendisi ağır gelir. Çıkış yolu aramak aklına bile gelmez çünkü manasızdır; olan çoktan olmuştur ve yapacak hiçbir şey yoktur. Benim kişisel yolculuğum tam da bu noktada hayır dememle başladı,’’Hayır, sen şartlarının kurbanı değilsin.’’ dedim kendime.
Şair Tibullus henüz yaşadığı dönemde varoluş sancılarımı hissetmiş olacak ki ‘’Issız yerlerde kendin için bir alem ol.’’ demiş. İnsanın en ıssız yerinin kendisiyle baş başa kalabildiği, düşünmek için öylece durduğu zamanlar olduğunu bildiğimden (ki düşünmek gerçekten de durup yapılacak bi iştir, ciddi bir meseledir) bu sözü yolculuğumda çok kez tekrarladım. Çıkardığım sonuç şuydu, insanın ilk önce kendisini anlaması sonrasında da anlamlandırması gerekiyordu.
Kendini anlamak meselesi ilk olarak kendini olduğun haliyle algılamakla başlıyor. Ne az ne de çok, olduğumuz gibi kendimizi görecek; en çok kendimize eleştirel gözlerle bakacağız. Bir başkasına baktığımızda ve onda iyi olanı gördüğümüzde kıskançlıkla değil gerçekten anlamak için nasıl başardığını öğrenmeye çalışacağız, sonrasında da gelip bu yöntemi kendimize nasıl uyarlayacağımızı bulmaya çalışacağız. Hem içimize bakacağız, hem yakınlarımıza göz gezdireceğiz, bir çıkış yolu arayacağız; peki yoksa dediğinizi duyar gibiyim. Bu düşünce sizin de ilk paragrafıma ait olduğunuzu gösterir ve size şunu söyleyebilirim, kendi yolunuzu yapın o zaman! Geçtiğin tüm yolları unut; oku, izle, araştır, gez..Dünyanın kendi zihninden ibaret olmadığını ve bu dünyadaki yerini algıla, dediğimi de unutma ama; ne az göreceğiz kendimizi ne de çok.
Anlamlandırmak ise elimde bir kalem olsa altını çizeceğim ilk kelimem, çünkü bana kalırsa tam da anlamlandırma noktasına geldiğinizde o ıssız yerden çıkmanız; ait olduğunuz topluma karışmanız gerekiyor. Kendinizi kurban olarak algılamayı bıraktığınız zaman, elinizde olanlarla neler yapabileceğinizi iyice anladıktan sonra bu bakış açınızı toplumsal ölçekte tekrar değerlendirmeniz çok önemli, sonrasında ise bunu bireylere yaymak için çabalayacağız ama hemen yormayayım sizi; şimdi güzelce bi değerlendirelim.
Toplumdaki insanlardan ara ara da olsa uzaklaştığınızı hissediyor, bazı konularda geride kaldıklarını düşünüyor, insanların halini görüp utanıyor musunuz? Utanmayı bırakın, harekete geçin.Etrafınıza bir bakın, yapabileceğiniz ufak da olsa bir şey olduğunu göreceksiniz; ufak dediğime de aldırmayın. Öz gelişiminiz için size imkan tanıyan topluma neler borçlu olduğunuzu bir durup düşünün. Kaderin de, coğrafyanın da kurbanı olmadığımızı anladığımız gibi; topluma da anlatalım hatta gelin hep birlikte gösterelim. Aktif olarak vatandaşlık görevlerimizi yerine getirelim, toplum sayesinde edinebildiğimiz ne varsa geri verelim. Aktif bir vatandaş olalım dedim fakat bu kavramı açıklamamı isterseniz sevine sevine açıklayacağım, nasıl ki bunu öğrenebildiysem size de aktaracağım.
Aktif vatandaşlık, bireylerin içinde yaşadıkları kent veya ülke sorunlarını belirleme, bunlarla mücadele etme ve yaşam kalitesini artırma doğrultusunda katılım olanağına sahip olmasıdır. Aktif vatandaşlar, hak ve özgürlüklerinin farkında olan, sorumluluk sahibi ve topluma katkıda bulunan kişilerdir. Öz gelişimin toplumsal boyutu, bireyin kendini geliştirme çabalarının topluma yansımasıdır. Öz gelişim sürecindeki bireyler, kendilerini daha iyi tanıyarak, yeteneklerini keşfederek ve özgüvenlerini geliştirerek daha mutlu ve üretken bireyler olurlar. Bu durum, toplumda olumlu bir etki yaratır. Yani hiçbir şey yapamıyorsanız dahi işe öz gelişim yolculuğunuza çıkarak başlayabilirsiniz. Ben eminim ki bu yolda benim gibi birçok insanla karşılaşacaksınız, karşılaştıkça büyüyeceğiz, birlikte bir şeyler başardıkça yüzümüz gülmeye başlayacak; beraber ürettikçe mutlu olacağız.
Yani aslında hem kendimizin hem de toplumun geleceğini kurabiliriz, birbirimizin elinden tutarak güçlenebilir ve kaderimizi değiştirebiliriz; hiç şüphesiz bu olduğumuz yerde olumsuz konuşmalar yapmaktan çok daha faydalı olur. Bence işte tam da bu gibi sebeplerden insan hangi şartlarda ve gelişim düzeyinde olursa olsun, kendini de toplumu da geliştirmeye yönelik bitmek bilmeyen bi istek duymalı ve harekete geçebilmelidir. Gelin birlikte yalnızca hayattan bir şeyler alma derdinde olmayan insanlara katılalım, bir şeyler verebilmek için uğraşalım.
Elanur ERDOĞAN