İklim değişikliği denildiğinde çoğunlukla hava sıcaklıklarındaki artış ve küresel ısınma akla gelmekte. Ancak iklim değişikliği konusunda daha kritik olan, yağış rejiminin değişmesi nedeniyle gerçekleşecek etkiler. Yani, son günlerde acı bir şekilde deneyimlemekte olduğumuz gibi, seller, taşkınlar ve kuraklık olaylarının zaman ve şiddetinde oluşan değişimler. Buna bağlı olarak da bitki desenlerinde ve bitki büyüme hızlarında oluşabilecek hayati değişiklikler, gıda güvenliği gibi ciddi riskler.
İklim değişiminin su kaynakları üzerindeki etkilerini iyiden iyiye yaşadığımız bu günlerde, yeterli ve güvenilir suya erişim problemi artık yarının değil, bugünün sorunu. Türkiye ne yazık ki su kaynakları açısından zengin bir ülke değil, dünyanın yarı-kurak olarak adlandırılan bölgesinde. Kişi başına düşen yıllık su miktarı ile ‘su stresi’ yaşayan ülkeler arasında. Artan nüfus ile bu miktarın daha da düşeceği öngörülüyor. Dünya Ekonomik Forumu’nun Küresel Riskler 2020 Raporu’nda gelecek 10 yılda etkisi en yüksek olacağı düşünülen temel risklerden ikisi ‘iklim değişikliğiyle mücadele ve uyumdaki başarısızlık’ ve ‘su krizi’ olarak belirtildi. Maalesef iklim krizi gibi su krizi de farklı ölçek ve seviyelerde tüm dünyanın gündeminde olacak.
Birleşmiş Milletler Sürdürülebilir Kalkınma Hedeflerinden “İklim Eylemi”nde belirtildiği gibi, iklim değişikliğinin azalan su kaynakları üzerindeki etkileri için hemen şimdi harekete geçmek gerekiyor. Bu anlamda gerek dünyada gerek ülkemizde önemli projeler gerçekleştirilmekte, uyum faaliyetleri tanımlanıp, eylem planları oluşturulmakta. Ancak bu planların kararlılıkla hayata geçirilmesi noktasında maalesef istediğimiz seviyede değiliz. Ülkemiz özelinde yürütülen iklim analizi çalışmalarına dair raporlarda görülen, önümüzdeki yıllarda farklı zaman dilimlerinde dramatik sıcaklık artışlarına bağlı olarak kuraklıklar görülmesi olası iken, özellikle ülkemizin kuzeyindeki havzalarda, ani ve yoğun yağışlara bağlı su taşkınları gibi afetler öngörülüyor. Musluklarımızdan mütemadiyen akan ve her zaman erişilebilir olduğunu sandığımız suyun değerini, barajlardaki su seviyelerinin alarm vermesiyle beraber daha iyi anlamaya başladık. Suyumuzu doğru ve etkin kullanmayı öğrenmek, ne denli kıymetli bir kaynak olduğunu anlamak durumundayız. Sadece bir adet hamburgerin biz tüketicilerine ulaşması için tam 2 bin 400 litre su tüketilmekte. 1 fincan kahve için su ayak izi ise 140 litre. Dolayısıyla hepimize düşen sorumluluklar var. En temel önlem; ihtiyacın üstündeki her türlü tüketimden kaçınmak. Mevcut su kaynaklarımızı ve kalitesini (temizliğini) koruma farkındalığını geliştirmek, yaymak ya da banyoda suyun ısınmasını beklerken akıp giden suyu bir kovada biriktirmek ve bu suyu saksı sulamada kullanmak bile hem kişisel finansmanımız açısından hem de topyekûn mücadele anlamında fark yaratır.
Özlem ODA TEKİR
Arya Challenge Club üyesi Özlem ODA TEKİR, Dokuz Eylül Üniversitesi Makine Mühendisliği Lisans ve Boğaziçi Üniversitesi Mühendislik ve Teknoloji Yönetimi Yüksek Lisans bölümlerinden mezun oldu. Columbia Üniversitesi ve Maryland Üniversitesi’nden strateji ve yönetim dersleri aldı. Uzun yıllar otomotiv sektöründe uluslararası şirketlerde mühendis ve yönetici olarak çalıştı. Hong Kong’da Uzakdoğu ve Türkiye arasında projeler yürüten bir mühendislik danışmanlığı şirketi olan Global Research & Engineering’in kurucu ortağı oldu. Türkiye’ye döndükten sonra Su Yönetimi ve İklim Krizine bağlı problemlere çözümler geliştiren io Çevre Çözümleri’nde İş Geliştirme Direktörü olarak görev alan Oda, kariyerine bugün aynı şirkette Genel Müdür Yardımcısı olarak devam ediyor.
* Bu makale ilk olarak Dünya Gazetesi’nde yayınlanmıştır.