Yaşamak bir yolculuk ve hiç kaçınılmazdır ki bu yolculukta karşımıza birçok yol ayrımı çıkıyor. Seçimlerimizin sonuçlarını kendimizce tartarak sorumluluğuna katlanabileceğimiz ya da bize daha çok getirisinin olacağını düşündüğümüz yoldan devam etmeyi tercih ediyoruz. Gitmek istediğimiz yola karar vermek ise çoğumuz için zorlayıcı olabiliyor.
Aldığımız kararlar, bulunduğumuz ortamın koşullarına bağlı olarak değişkenlik gösterebilir. O gün kendimizi kötü hissediyor, kalabalık ve rahatsız edici bir ortamda bulunuyor olabiliriz. Bu sebeple sorulan herhangi bir soruya “hayır” deme olasılığımız daha yüksektir. Güneşli, sevdiklerimizle bir arada olduğumuz bir günde ise sorulan sorulara daha olumlu cevaplar verebiliriz. İnsan çok karışık, anlaşılması güç bir varlıktır. Çoğu zaman kendimiz de yaptığımız bir davranışın sebeplerini bilmeyiz. Duygularımızla aklımız arasında çevresel koşulların etkisini göz önüne alarak bir cevabın peşinde koşarız. Peki, her sorulan soruya cevap vermeli miyiz? Her zaman bir karar vermek zorunda mıyız? Örneğin biri bana “Amerikan futbolu sever misin?” diye sorduğunda bu spor hakkında pek bir bilgim yoksa seviyorum ya da sevmiyorum diyemem. Çünkü Amerikan futbolu ile bir ilişkim olmadığı için bu konuda bir karara varmak zorunda değilim.
İnsanın garip, farklı bir varlık olduğundan bahsetmiştik. 1953’te “Uyma Deneyi” olarak da bilinen Asch deneyini hiç duydunuz mu? Bir grup insan üzerinde gerçekleştirilen bu deneyde iki kart kullanılıyor; birinin üzerinde üç adet farklı boyutlarda çizgiler bulunuyor diğerinin üzerinde ise bir adet çizgi bulunuyor. Katılımcılardan bu tek çizginin diğer üç çizgiden, hangisine eşit olduğu söylenmeleri isteniyor. İlk olarak cevap beklenen kişi deneyi gerçekleştiren ekipten biri ve tamamen yanlış bir cevap vermesine rağmen diğer katılımcıların %32’si onu destekleyen cevaplar veriyor. Burada aslında rada aslında insanın karar verme aşamasında çevresel etkenlerin ne kadar önemli olabileceğinini görüyoruz.
İlgimi çeken başka bir örnek ise İnanç Ayar’ın “Bir Yaşam Felsefesi Olarak Girişimcilik” podcastlerinden “karar vermek” üzerine yayınladığı bölümlerde bahsettiği bir deney. Birkaç fotoğraf gösterilen katılımcılara hangisinin daha güzel olduğu soruluyor. Daha sonra, seçmedikleri bir fotoğraf katılımcılara tekrar gösterilerek “Neden bunu seçtiniz?” diye soruluyor. Çoğu katılımcı aslında seçmediği bir fotoğrafı neden seçtiğini anlatıyor. Sadece çok az kişi fotoğrafın değiştiğini fark ediyor. Üstelik katılımcılara “Seçtiğiniz fotoğrafı değiştirseydik bunu fark eder miydiniz?” sorusu sorulduğunda yine çok yüksek bir oranla “Evet, fark ederdim.” cevabıyla karşılaşılaşılıyor. Anlattığım iki deneyde de insanları ve aldıkları kararları anlamanın giderek zorlaştığını görüyoruz.
Her insan kendi değerleri ve ölçüleri doğrultusunda seçimler yapar. Bu seçimler hayatlarımızı etkileyecek ölçüde olabilir. Burada aldığımız kararların tek bir doğrusu olduğunu iddia edemeyiz. Seçimlerimizde her zaman artılar ve eksiler olacaktır. Verdiğimiz cevaplar çevresel koşulların ve bizim hayata bakış açımızın etkisi altında olur. Karar verme sürecini kolaylaştırmak için çeşitli taktikler geliştirebiliriz. Öncelikle karar vermek zorunda olup olmadığımızı belirleyip kendimize uygun, sağlıklı bir ortam oluşturup sorulara cevap bulabiliriz.
Aysima Gel